3 Ekim 2011 Pazartesi

Mi Piace Il Italiano

İtalyanları sevdiğim için mi yoksa dil öğrenmekten keyif aldığım için mi bilmem ama İtalyanca sınıfının ilk dersi çok keyifli geçti.

2005'te son verdiğim 3 yıllık Goethe maceramın ve araya sıkışmış 6 aylık "Un Poco" İspanyolca kursunun ardından bu "sıcakkanlı" insanların dilini öğrenmeye başladığım için çok heyecanlıyım.

Dolce & Gabanna'nın yerli malı olduğu bir ülkenin dilini kim öğrenmek istemez ki?

Hele bir de ders boyunca tüm örnekler "la pizza, il gelato..." diye dönünce benden keyiflisi var mı?

Şaka bir yana, İtalyanların melodik konuşmasını dinlemek ve enerjilerinden biraz olsun kapabilmek için bile zaman ayırmaya değer!

Ci Vediamo!

Fotoğraf By SteamyKitchen

7 Eylül 2011 Çarşamba

Özel Günlere Saklanan İnce Ağızlı Bardaklar

Güne kitap klübümüzden bir arkadaşımın gönderdiği ve sırf ondan geldiği için göz attığım bir "Bunu X kişiye gönder" e-postasıyla başladım. Format olarak hiç ilgi çekici olmasa da söyledikleri bir jenga kulesinin ortasında dengeyi tutan 3 tahtadan birini çektiğinizde görebileceğiniz sarsıntıyı yaşattı bana sabah sabah.

Tabi ki içine dönme kavramıyla tanışan ve "Dolce far Niente"yi bilen insanlardan biri olarak anı yaşama mottosuna aşinayım ama şimdiye kadar hiç "İnce ağızlı bardaklarınızı özel günler için saklamayın" basitliğinde değerlendirmemiştim mevzuyu. Konu değil ama basit örnekleri vurucu olan kısım.

Yeni bir giysi aldığında onu kıyıpta giyemeyenlerden değilim ama orada yazanlardan birkaçı bana da dokundu ve aslında "daha özel zamanlar" için birşeyleri ertelediğimi hatırlattı iyi mi! Mesela benim özel zamanlar için sakladığım parfümlerim vardır, sevgilime özel günlerde süpriz yaparım, en sevdiğim kuzenlerimi "koşturmaca" bahanesine sığınıp çoğunlukla özel günlerde ararım, bazı bardaklar değil ama tabaklar sadece özel günler içindir.

Hmmm... Yok buna bir el atmak gerek! Tam da bu akşam sevgilime "özel tabaklar"ımızla bir sofra hazırlayarak başlıyorum işe bir de kuzenleri arıyorum, rahatlıyorum...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Along Came Duru

Geleceğini bir akşam iş çıkışında haber aldım. Önce inanamadım, evet 20'lerin sonlarındaydık ama o kadar sonlarında mıydık? "Sister"da çok emin değildi, o yüzden sadece fısıldadı. Birkaç ay kendimize söylemekten çekindik geleceğini hani çok isteyince olmaz diye öğretmişlerdi ya bize... Cumartesi buluşmalarında hep ondan konuşmak istedik, lafı döndürdük dolaştırdık ona getirdik.

Bir gün dayanamayıp o pembe ayakkabıları gördüğümde, tamam dedim artık bir teyze gibi hareket etmeli ve hazırlanmalısın gelişine. Hayatımızın o gelmeden nasıl olduğunu ona anlatmak yerine herşeyi onunla yaşamaya başladık. İlk bekarlığa vedası, ilk Çeşme tatili, ilk kınası... şanslıyım ki hep benimkiler oldu.

Aylardır yolunu gözlediğimiz Duru'muzla cumartesi günü tanıştık; evet o teyzen bendim seni yerinde rahat bırakmayan dedim içimden. Ama bakmadan, bakmaya kıyamadan...

Kuzum, hayatımıza hoşgeldin!

2 Ağustos 2011 Salı

Çok Hızlı, Yavaş Yavaş

"1 dakikanın ne kadar uzun olduğu tuvalet kapısının hangi tarafında olduğuna bağlıdır!" ile destekleyerek sık sık bahsettiğim görelilik kuramını daha iyi anladığım deneyimler yaşıyorum birkaç aydır.

Yazmaya kısacık bir ara verdim ama söyleyeceklerim o kadar çok birikti ki hiç uygun olmayan bir ortamda hiç de uygun olmayan bir saatte basıyorum klavyenin tuşlarına. Bu yüzden de yazımı tamamlayamayıp kalkıyorum yerimden.

Herşey çok hızlı gelip geçiyor etrafımdan, sanki ileri sarılan bir filmin içindeyim. Renkler ve olaylar akıp gidiyor iki yanımdan ben ne olduklarını anlayamadan.

Alışmaksa bir o kadar yavaş oluyor. Hep sorgulama, hep nedenler, hep niyeler, hep ne zamanlar... Bu aralar hayatı bir türlü rahat bırakamıyorum, tutturukçu çocuk edasıyla "şimdi sırada ne var" diyerek eteğinden çekiştiriyorum. Herkesin bu süreçleri atlatması beni hiç rahatlatmıyor, tersine ilk atlatamayan ben olabilirim diye öne çıkıyorum. Herşeye yetişmeliyim, herşeyi yapmalıyım, evde-işte-heryerde tam olmalıyım. Dibine kadar yorulmalıyım ama enerjimle herkesi kıskandırmalıyım, sabaha kadar oturup 24 saat boyunca uyumalıyım. Saatlerce okumalıyım ama herşey eksiksiz olmalı.

Bir de üstüne 30'a 17 kalınca (ikisi de tek, sevmedim) daha karışık oluyor kafa. Acaba 1 gün içerisinde "Daha Az" bir Deniz' e mi dönüşeceğim kaygısından mıdır bilmem 30'u kendi başıma uzak bir yerlerde karşılamayı hayal ettim hep. Geriye dönüp bakmaya, hüzünlenmeye, hıçkırarak ağlamaya ve yeni hayaller kurmaya zaman ayırabilmek için; dalgalarımda boğulmadan sakinleşebilmek için. Ama belki de en iyisi hiçbirşey olmuyormuş gibi davranıp o günün farkında olmadan devam etmek ve hiç ses çıkarmamak kimse farketmesin diye sessizliği bozmamak.

Tam da şu anda kendi karşıma geçip "Herşeyi boşver, anının tadını çıkar" diyorum; biraz soluklanıyorum...

16 Haziran 2011 Perşembe

Seçimin Düşündürdükleri

Evet kızgınım, evet hırslıyım, evet kimsenin seçimini neden yaptığı umurumda değil. Böyle demokrasiyi içime sindiremiyorum günler geçmesine rağmen. Her iki kişiden biriyle kavga etmek, yaptığı seçimin nelere malolabileceğini anlatmak, ikna edemeyeceğimi bile bile üstüne gitmek istiyorum...

Tam da bu duygularımı yazmak için bloğumu açtığımda karşıma çıkıyor "10 Hidden Benefits of Smiling".

Günlerdir gerçekten gülümsemediğimi farkediyorum. İnsanların güvenini kazanmak için, başkalarının hoşlanmayacağı birşey yaptığında "yumuşak" karşılanmak için, sosyal ortamlarda kazara yaptığın hataları geçiştirmek için, üzücü durumların yarattığı baskıyı azaltmak için, erkekleri etkilemek için :), gerçekten ne düşündüğünü saklamak için... Benim en çok sevdiğim ise şu oldu: "Smile and (half) the world smiles with you".

Şimdi hemen denemeye başlıyorum ve tüm gerginliğime rağmen insanlara gülümsemeye başlıyorum. Görelim bakalım bu sefer de doğru söylemiş mi bilimadamları :)

10 Mayıs 2011 Salı

Driver of The Drivers

Ayrton Senna da Silva...

30 yaşıma girmeye 4 ay kala tanıştığım Kahramanım!

En harika performanslarını yağmurlu havada gösterdiği için, dünya şampiyonluklarına imza atıp (3 kez F1 Dünya şampiyonu) hala carting'deki günlerinin en güzelleri olduğunu söyleyecek kadar mütevazi olduğu için, 34 yaşında bir çocuk ruhu taşıdığı için, Brezilya'lı olup pistlerde samba yaptığı için, kendi doğrularını paraya ve statüye satmadığı için, dilediği herşeye sahip olabilecekken çocuklara elini uzattığı için, gözlerinde taşıdığı hüzün için...

Hiç tanımadığım bir insanı sevmenin ötesinde hayran olma duygusunu yeniden hatırlattı Senna bana.

17 yıl sonra onu adından öteye tanımaya başladığımda, hayatta olmadığına 1 Mayıs 1994'te üzülenler kadar sızladı içim.

Şimdi Brezilya'ya gitmek, onun dolaştığı yerlerde gezmek, daha iyisi gelmeyeceğini bilerek daha fazla yarış izleyip onu hatırlayarak keyif almak, onu okuyup hayata tutkusunu anlamak istiyor canım.

Onu asla göremeyecek olduğum için üzgün, tanıyacak fırsatım olduğu için çok muyluyum!

3 Mayıs 2011 Salı

Herşeyi Kendim Yapabilirim Sendromu

Bu gün elime geçen bir raporda "Günümüz kadınları ASLINDA ne ister?"i okurken o kadar çok "Aaa! Ben de.." dedim ki başlıkta adını geçirdiğim sendroma tutulmuş olduğumun farkında olsam da bazı tespitlerden gerçekten ürktüm.

"Çalışan kadın, çocuklarına, evine, işine, ailesine ve arkadaşlarına zaman ayıramadığı için hem kendini suçluyor hem de suçlanıyor" diyor rapor. Evet kendimi suçluyorum ama birilerinin de beni suçlayacağını hiç düşünmemiştim açıkçası. Ne yapmayı seçersek seçelim eksik kaldığımız alanlar için eleştiriliyormuşuz.

Öncelikle, hayatının dönüm noktasında, evlenerek farklı sorumluluklar almaya hazırlandığım bir dönemde karşıma çıkan bu raporu esefle kınıyorum :)

Herşeye yetişmeye çalışmanın, hepsini eksiksiz yapmanın ve her rolün hakkını vermenin çok zor olduğunu biliyorum. Burada bana ters gelen şey ise "eksiksiz" olmamız gerektiğini düşünmemiz!

"Ayaklarının üzerinde durmalısın, kimseye ihtiyacın olmamalı" diye yetiştirilen bizim gibilerinin aniden "eksiksiz kadın" olmayanların da ne kadar   mutlu yaşayabildiklerini hepsinden öte bu "eksikleri" dert etmediklerini ve edenler kadar eleştirilmediklerini farketmek tam da soğuk duş etkisi dediğimiz şey oluyor.

Ama tüm bunlar bir yana "Ben herşeyimi kendim halledebilirim"den de çok kolay vazgeçilmiyor...